Ultra Trail Mont Blanc (UTMB) 2017 Yarış Raporu
UTMB
(Ultra Trail Mont Blanc) Avrupanın en yüksek (4810m) dağı olan Mont Blanc'ın
çevresini dolanan 171K, +10000m tırmanış
içeren dünyanın en büyük patika yarış organizasyonu, aynı zamanda dünyanın en
zorlu patika koşularından biri. Yarış Fransa'nın Chamonix kasabasında başlayıp
burada bitiyor, ancak yarış ilk önce İsviçre'ye sonra İtalya'ya sonra tekrar
Fransa'ya geçiyor. Bu yıl 15. si düzenlenen yarışa her yıl onlarca ülkeden
binlerce koşucu (yaklaşık 7500 koşucu) farklı kategorilerde yarışmak ve
hayallerini gerçekleştirmek için Fransanın Chamonix kasabasına geliyor.
Organizasyona ismini veren UTMB parkurunun dışında OCC (56K - 3500m), CCC (101K
- 6100m), TDS (120K - 7200m) ve PTL (290K - 26500m) olmak üzere
toplam 5 farklı kategorisi bulunuyor. Yarışmacılar bu yarışlara katılabilmek
için belli puanlara sahip olmaları gerekiyor. Bu puanlar da diğer başka
yarışlardan toplanabiliyor. Yarışların zorluklarına göre de yarıştan alınan
puan daha yüksek oluyor. UTMB, sloganında kendini dünya patika zirvesi olarak
tanımlıyor, ki bu çok doğru çünkü patika ultra maratonu koşan herkesin
hayalinde mutlaka bu yarışı bir kez koşmak ve bitirmek yer alıyor.
Yarışın eğim profili |
Benim
UTMB ile ilk tanışmam 2013 yılında oldu, o yıl abim UTMB'yi koşuyordu ve bende
bilgisayar başında sürekli takip ediyordum. Her ne kadar koşmaya başlamış ve
hatta maraton bitirmiş olsam da bu mesafeyi ve toplam tırmanışı insanların
nasıl koşabildiğini aklım almıyordu. Aradan geçen yıllarda daha uzun mesafeler
koşmaya başladıkça acaba bir gün bende UTMB'yi koşabilir miyim diye
düşünüyordum ancak o zamanlarda dahi pek mümkün görünmüyordu. Daha uzun
mesafeler koşmaya başladıkça UTMB'nin 101K'lık yarışı olan CCC'yi koşmaya karar
vermiştim ve 26 Ağustos 2016'da CCC'yi 22:24'de bitirdim. Ancak bitirdikten sonra kendi kendime bir daha bu
yarışı koşmam, UTMB'yi de bitirmeme imkan yok diye düşünüyordum. Ertesi gün
dostum Özgür'ü bitiş çizgisinde karşılamaya gittiğimdeki duygularımı anlatamam.
Seneye UTMB koşacak mısın diye soranlara da kuraya gireceğimi ama çıksa da
gitmeyebileceğimi çünkü bitirip bitiremeyeceğimden emin olmadığımı söylüyordum.
Aralık ayında kaydımı yaptırdım ve kuranın sonucunu beklemeye başladım. Ancak
kurada gerçekten çıkmasını istemiyordum çünkü Kanada'ya taşınmak üzereydim ve
yepyeni bir hayat kurma, bilinmezlerin çok olması gibi sebeplerden dolayı
oldukça stresli bir dönem geçiriyordum ve neredeyse koşmayı bırakmıştım. Yanlış
hatırlamıyorsam Ocak ayının 2. haftası kura sonuçları açıklanacaktı, sabah
kalkıp bilgisayar başına gidene kadar telefonuma arkadaşlarımdan mesajlar
gelmişti ve kura bana çıkmıştı. Gerçekten sevinemedim, çünkü aklımı meşgul eden
başka çok şey vardı ve UTMB'yi bitirebilmek için gerçekten fiziksel ve mental
en üst seviyede olmanız gerektiğini iyi biliyordum. Taşınma süreci, yerleşme ve
düzeni oturtmak derken Şubat ayının sonu gelmişti. Bu önümde 6 ay var demekti,
son 3,5 ayda toplam sadece 150-200K
koşmuştum ve bu da bende ekstra stres yaratıyordu. Sonra kendi kendime
bir söz verdim, UTMB'yi koşmak hayatımda yapmak en çok yapmak istediğim
şeylerden biriydi ve eğer bu yarışı koşmak istiyorsam önümüzdeki 6 ay hiç bir
şey için bahane bulmadan çalışacaktım. Oturup düşünerek bir koşu programı yapmadım,
plan basitti, eğer UTMB'yi koşmak istiyorsanız fiziksel ve mental olarak en iyi
seviyede olmanız şart. Dolayısı ile kendi kendime olabildiğince fazla km yapmam
gerektiğini söylüyordum. Normalde haftalık ortalama 50-60K koştuğum için,
aklımda kendime haftalık minimum 100K hedefi koymuştum. Son 1 ay kala koşuları
azaltacaktım, dolayısı ile bu da Ağustos ayının başına kadar 16-17 hafta arka
arkaya 100K demekti. Bu çok çok ciddi bir hedefti. Koşanlar bilir, plan yapmak
kolay, uygulamak zordur. Hele ki böyle 17-18 haftalık programlarda işler daha
da zorlaşır. Ancak UTMB'yi koşma kararını artık çoktan vermiştim ve geri dönüş
yoktu, dolayısı ile start çizgisine elimden geldiğince hazır gitmek
zorundaydım.
Daha önce arka arkaya en fazla 100K üzeri 4 hafta koşmuştum ve
geçen son 3,5 ayda toplam 200K koşmuş olmak beni biraz endişelendiriyordu.
Vücudumun o kadar az koşulardan sonra bu yoğun tempoya nasıl tepki vereceğini
bilmiyordum. Yarışa hazır gitmek kadar sağlıklı gitmek de önemliydi dolayısı
ile herhangi bir sakatlık da olmamalıydı. Mart ayının son haftasında
planladığım antrenman programına başlamıştım. Günler, haftaları, haftalar
ayları getirdi. Mayıs ayının sonunda 8. haftaya geldiğimde haftada 100K+
koşarak planıma uygun gidiyordum. Bu sürede uzun antrenman olarak en iyi
derecemi yaptığım 1 tane maraton yarışı, 1 hafta sonrasında da 6 pace'in
altında bir 50K patika yarışı koşmuştum. Bu yarışlardaki sürelerim kendime göre
iyiydi ve kendimi çok güçlü hissediyordum. Kanada'da koşabileceğim yarış
ararken Sri Chinmoy Self Trancendence 6-12-24 saat yarışlarının bir ayağının da
Temmuz ayı sonunda Ottawa'da yapıldığını gördüm. O anda UTMB'yi unutup hep
aklımda olan ama ulaşılması zor bir hedefi başarıp başaramayacağımı düşünmeye
başladım. Bu hedef abimin 3 defa bitirdiği efsane Spartathlon yarışı kurasına
girebilmek için 100K'yı 10 saatin altında koşmak idi. Her ne kadar zor bir
hedef olsa da bu süre Spartathlon kurasına katılabilmek için gereken en kolay
kriterlerden biriydi. Kura hakkını elde etmenin yarışı koşabilmek anlamına
gelmediğini en iyi bilenlerden biriyim çünkü 2 kez yarışı destek ekibinde çok
yakından yaşama fırsatı buldum ama madem iyi antrenman yapıyorum, madem bu
kriteri sağlayabilirim o zaman neden olmasın diye düşünmeye başladım. Sonuçta
kaybedecek hiç bir şeyim yoktu ve asıl hedefim belliydi. Sonra abim ile
konuştum ve bu hedefimden ve antrenmanlarımdan bahsettim. Koşularıma bakarak
planladığım antrenmanlara devam edersem yapabileceğimi söyledi ve bu da benim
için büyük motivasyon kaynağı olmuştu.
Bu antrenmanlarım için motivasyonumu bir kat daha da arttırmıştı.
Temmuz sonu yarış geldiğinde Mart ayında kendime verdiğim sözü harfiyen
uygulamıştım, hatta fazlasını yapmıştım. 16 hafta boyunca arka arkaya 100K+
koşmuştum, hatta son 4-5 haftayı 115K+ yapmıştım. Bu, 1800'den fazla kilometre
demekti. Antrenmanlarımı yaparken interval, hill repeat, tempo gibi
farklı ve vücudu zorlayacak koşuları da çok yaptım. Temmuz ayının sonunda
Ottawa'daki yarışta ikinci hedefim olan 100K'yı 10 saatin altında koşma
hedefini 9:40 ile gerçekleştirdim. Bu yarış karakteristik olarak UTMB'den çok
farklı idi. Tamamen düz zeminde 1.87K'lık bir pistte 24 saat boyunca dönülerek
yapılan bir yarıştı.
Artık
geriye kalan 1 ayda sakatlanmadan asıl hedefim olan UTMB startına sağlıklı
gidebilmekti. Bu sürede koşularımı azalttım, haftada 40-60K arasında koştum.
Burada şuna da değinmem gerek, yeni bir ülke, coğrafyaya gelmiş olmanın dışında
antrenmanlarımın hepsini tek başıma yapmak zorunda kaldım. Türkiyede Twilight
Team'deki eşsiz dostlarımla beraber antrenman yapmak hem motivasyon açısından kolay
oluyordu hem de antrenmanları çok daha güzel ve zevkli hale getiriyordu. Bütün
bunlara rağmen inanılmaz bir disiplin ve motivasyon örneği ile hedeflediğim
antrenman programının %100'unden daha iyisini yapmıştım.
Organizasyon
Ağustos ayının son haftası başlıyordu. İlk olarak PTL Pazartesi günü start
alacaktı, sonra Çarşamba sabahı TDS, Perşembe sabahı OCC, Cuma sabahı CCC ve
son olarak 1 Eylül 2017 Cuma saat 18:00'de de UTMC başlayacaktı. Uçağım 28
Ağustos Pazartesi günü akşamüstü 17:30'da Toronto'dan kalkıp Salı günü sabah
Cenevre'de olacaktı. Cenevreden shuttle'lar ile Chamonix'e ulaşım
gerçekleştiriliyor. Bende 2 hafta önce transferimi ayarlamıştım, yine aynı
şekilde kalacak yeri de aylar öncesinden ayarlamıştım. Otellerde tüm yerler 6-7
ay önce kura sonuçları açıklanır açıklanmaz bitiyor, hatta kura öncesinde
rezervasyonların çoğu yaptırılıyor. Koşucu ve yakınları ile beraber yaklaşık
20000 kişi 1 haftalığına bu küçük kasabaya geliyor.
Yarış
eşyalarımı hazırlamaya 1 hafta öncesinde başladım, çünkü hem yarış esnasında
taşımak zorunda olduğunuz malzemeler var hem de UTMB yarışında 78K'da dropbag
bırakabiliyorsunuz. Yarışa başlamadan istediğiniz eşyaları organizasyonun
verdiği 30 litrelik torbaya koyup teslim ediyorsunuz 78K'daki Courmayeur
istasyonuna geldiğinizde eşyalarınızı dropbag'den alıp istasyondan ayrılırken
tekrar veriyorsunuz ve bitişte tekrar teslim alabiliyorsunuz. Diğer yarışlarda
dropbag'e izin verilmiyor ancak belli ana istasyonlarda destek ekibine izin
veriliyor, dolayısı ile aileniz, arkadaşlarınız bu noktada istediğiniz eşyaları
size verebiliyor. Bunun dışındaki noktalarda destek almak kesinlikle yasak ve
diskalifiye sebebi.
Yarış öncesi eşya hazırlıkları |
Yarış tarihi
yaklaştıkça hava koşullarının nasıl olacağını kontrol etmeye, ona göre planlar
yapmaya başlıyorsunuz. Ancak yarış o kadar uzun ki planlar sadece biraz
hazırlıklı olmanın dışında çok da işe yaramıyor, o anda karşılaştığınız duruma
olabildiğince hızlı adapte olabilmek önemli zaten bu da ultramaratonların en
önemli parçalarından bir tanesi.
28
Ağustos Pazartesi akşamüstü Toronto'dan Cenevre'ye gitmek için uçağa bindim.
Jetlag'dan kurtulmak için bu yıl biraz daha erken gidiyordum ancak bu yıl tek
gidiyordum, geçtiğimiz yıl eşim ve kızım ile beraber gitmiştik. Salı sabahı
Cenevre'deydim, transfer ile
Chamonix'e ulaştım. Kalacağım eve yerleştikten sonra abim ile buluştum, yarışın
fuar alanında bulunan Kapadokya Ultra Trail standında fuar alanını ziyaret eden
insanlara broşür dağıtıp diğer standları gezdim. Burada yarışın favorilerinden
biri olan Amerikalı elit atlet Jim Walmsley ve Sage Canaday ile fotoğraf
çektirdim.
Yarışın favorilerinden biri olarak gösterilen Jim Walmsley ile beraber. Foto: Aykut Çelikbaş |
Sage Canaday ile beraber. Foto: Aykut Çelikbaş |
Fuar alanını ve etrafta koşucuları gördükçe
içimdeki heyecan giderek artıyordu. O akşam güzel bir uyku sonrasında Çarşamba
sabahı abim, Utkuer ve Aslı ile beraber UTMB, OCC, CCC parkurunun son inişini
yürüyelim dedik ancak inerken çok hızlı koşmamama ve zorlamamama rağmen akşam
bacaklarım (quadlarım) çok ağrıdı, sadece 3,5K tırmanıp inmiştik halbuki.
Toronto tamamen düz olduğu için muhtemelen hiç çalışmayan kaslarım çalıştığı
için ağrıyordu ama yine de bu ağrı normal değildi, sanki bir maraton bitirmişim
gibi ağrıyordu. Kendi kendime nasıl böyle acemice bir şey yaptığımı düşünüp
kızıyordum. Masaj yapmama, dinlenmeme rağmen bir türlü geçmedi. Artık kendime
bundan sonra çok fazla önemsememem gerektiğini, zaten 30-40K'dan sonra aynı
ağrıların olacağını hatırlatıyordum.
Çarşamba
öğlen saat 2'de UTMB ve CCC için yarış kiti alımı başlıyordu, geçen yıldan ne
kadar kalabalık olduğunu bildiğim için başlar başlamaz gittim aldım yarış
kitimi. Malzeme kontrolünde yağmur pantolonu ve yağmurluk kontrol edildi.
Zorunlu malzemeler içinden rastgele 3 malzeme kontrol ediliyor, herkes için
değişiyor. Ancak bu yıl bir çok kişinin (belki herkesin) yağmurluğu kontrol
edildi gördüm çünkü Cuma ve Cumartesi yoğun yağış bekleniyordu.
Yarış kiti dağıtımı |
Yarış kiti dağıtımında yapılan hatıra fotoğrafı çekimi |
Çarşamba
akşamüstü TDS yarışının birincisi geldi, onların bitirişlerini izledik.
Çarşamba akşamına kadar harika olan hava Çarşamba akşamından sonra bozmaya
başladı. Perşembe sabahı erkenden OCC yarışı başladı. O gün boyunca
arkadaşlarımızı canlı olarak UTMB web sitesinden ve uygulamadan takip ettik.
Bende abimlerde yemekteydim, eve dönerken Yonca'nın 20-25dk içinde geleceğini
gördüm ve hemen karşılamaya gittim. O kadar saat parkurda zorluklarla mücadele
ettikten sonra tanıdık yüzler görmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi
biliyorum. Yonca yoğun yağış altında her zamanki gibi müthiş enerjisi ve güler
yüzü ile geldi, son 500 metreyi çocukları ve kendisi de OCC'yi koşmuş Umut Can
ile beraber koştuk. Son 100 metrede tekrar tebrik ederek ertesi gün benim yarışım
başladığından yatmam gerektiği için ayrıldım.
Aslında
yarışlardan önce uyuma sorunu pek yaşamama rağmen o gece ilk defa çok kötü
uyudum. Gece 2:30'da uyandım ve 5:30'a kadar hiç uyuyamadım. Sonra sabah 9'a
kadar uyumuşum. Sabah az da olsa biraz endişelendim çünkü beklentim iki gece
uykusuz geçeceği için çok güzel bir uyku yapmaktı ama olmadı, yapacak bir şey
yoktu. Sonuçta bunu da yarışın bir parçası olarak görmek gerekiyor, yarış
içinde karşılaştığımız problemleri kabul edip çözmeye çalışıyoruz. Bu da ondan
çok farklı değildi. Aylardır kendimden, ailemden, her şeyden fedakarlık yaparak
hazırlanmıştım bu yarış için ve ne uykusuzluk ne de başka bir şey beni
engellemeyecekti. Sabah kahvaltıdan sonra dropbag'i teslim ettim ve dinlenmeye
geçtim. Biraz uyumaya çalıştım ama uyuyamadım. Öğlen saat 3 gibi yemek yedim,
sonra artık son hazırlıkları yapmaya başladım. Daha önce UTMB koşmuş
arkadaşlarımın hepsi startın çok kalabalık olmasından dolayı erken gitmemi
önermişlerdi. Hava kötü olduğundan çok erken gitmek istemiyordum ama çok
arkalarda da kalmak istemiyordum açıkçası. Yarış saati 18:30'a alınmıştı ve
parkurda ufak iki değişiklik yapılmıştı. İki büyük çıkışın üst kısımlarını en
zirveye çıkmadan gidecektik, çünkü 2000 metrenin üzerinde sıcaklık -5 idi ve
kar yağışı bekleniyordu. Ancak bu değişiklik büyük fark yaratmadı neyse ki,
toplam mesafe 167,4K toplam tırmanış 9700m civarında olacaktı.
Yarışta kullandığım çanta ve batonlar |
Üstümü giyip çantamı aldım ve start alanına gittim, start alanı 1 saat
olmasına rağmen mahşer alanına dönmüştü bile. Erken gelenler ortada yerde
oturmuştu, onun dışındaki herkes ayakta dip dibe bekliyordu. Hava soğumaya
başlamıştı. İçimde içlik üzerine tshirt, kolluklar ve şort ile başlayacaktım
yarışa. Yanımda getirdiğim kullan at naylon panço yağmurluğu giydim ve yarışın
startını beklemeye başladım. O an bir şey fark ettim, bacaklarımda en ufak ağrı
kalmamıştı. O kadar dinlendirdim, masaj yaptım, jel sürdüm etki etmedi bir anda
sanki bir mucize oldu ve ağrı tamamen geçti. Herhalde stresten kendimi fark
etmeden de kasıyordum onun da etkisi vardı diye düşündüm. Artık son 25dk
kalmıştı yarışın başlamasına. Bu yıl ki yarış 15.yılı olmasının dışında özeldi
çünkü dünyadaki en iyi patika koşucularının tamamı yarışa katılıyordu ve herkes
yeni parkur rekoru geleceği konusunda hem fikirdi. Son dakika içinde klasik
UTMB başlangıç müziği (Vangelis - conquest of)
eşliğinde 2300 kişi Chamonix'den çok uzun bir yolculuğa doğru yola çıkıyorduk.
Yalnız şunu özellikle belirtmem gerek, UTMB'nin özel olduğunu biliyordum ama
yüzlerce, binlerce insanla çevrili Chamonix sokaklarından ilerlemek kelimelerle
tarif edilemez bir duygu. Patika ultra maratonu koşan herkesin kesinlikle
hayatında bir kere mutlaka bunu yaşaması gerek diye düşünüyorum. O anlarda
tüylerim diken diken olmuş, bunu yaşayabildiğim için ne kadar özel ve şanslı
olduğumu düşünerek ilerledim. Kendimi sanki olimpiyatlarda yarışan bir sporcu
gibi hissediyordum.
Yarış öncesi start alanı |
Yarışın ilk 8km'si düz ve eğimsiz, burayı 5:30 pace ortalama ile
gittim. Daha sonra Les Houches'dan sonra tırmanış başlıyor, burada yaklaşık
750m'lik bir tırmanış var. Buradan sonra hava yavaş yavaş kararmaya ve soğumaya
başladı. Herkes fenerlerini takarak yağmurluklarını giymeye başladı. 21.km'deki
Saint Gervais istasyonuna geldikten sonra çok uzun sürecek çıkışlar
başlayacaktı. Bu istasyonda çok vakit kaybetmeden sularımı doldurdum, biraz
cola, karpuz ve portakal yedim ve çıktım. Hava soğuktu ancak anormal bir nem
vardı, üstüm sırılsıklam olmuştu ama hareket ettiğimden dolayı hava soğuk
olmasına rağmen üşümüyordum.
Hava kararmıştı ve 2000 metrelere çıktıkça her tarafı sis basmıştı
ve göz gözü görmüyordu. Lamba siste parlıyor sadece bembeyaz bir bulut gibi
görünüyordu, görüş gerçekten çok çok düşüktü. 39K'daki La Balme istasyonuna
geldiğimde uzun kollu içliği giydim. Çünkü önümde çok uzun bir çıkış vardı ve
yukarıda hava -5 dereceler civarındaydı, üzerine eklenen rüzgar hissedilen
dereceyi daha da düşürüyordu. Biraz ekmek ile sıcak çorba içerek devam ettim.
Bundan sonra çıkış çok dikleşiyor ve teknikleşiyor. Tepede çok şiddetli rüzgar
vardı, üstüm ıslak olduğu için her ne kadar yağmurluk olsa da üşütmeye
başlamıştım. Hızlı hareket ederek vücut ısımı korumaya çalışıyordum. Taytımı
giymemiştim bu çıkışta ama bir sonraki çıkışta giymeye karar verdim çünkü orda
o soğukta ıslakken durup tayt giyemezdim. Yarışın bu kısımlarını nedense çok
net hatırlamıyorum, ya yarış çok uzun olduğundan ve bu kısımlar yarışın başı
olduğundan, ya da kendi kendime asıl yarışın 78K'daki Courmayeur'dan sonra
başlayacağını düşündüğüm için. Gece koşmayı çok seviyorum çünkü kafa lambasının
ışığına odaklanıp gitmeyi çok seviyorum. Gece koşarken etraf karanlık
oluğundan çok konsantre olabiliyorum, düşüncelere dalıyorum, gerçekten müthiş
bir duygu. Koşmaya başladıktan sonra yarışı belli bölümlere böldüm, bu şekilde
çok uzun olan yarışı daha kolay görünmesini sağlamaya çalışıyordum. Yarış benim
için asıl İtalya'ya geçtiğimiz Courmayeur'dan sonra başlayacaktı ama orası
78K'daydı ve oraya ulaşmakta epey zaman alacaktı. Geçen yıl CCC'yi koştuğum
için Courmayeur istasyonundan sonraki kısmı biliyordum, çünkü parkurun bu kısmı
CCC'nin aynısı idi. Ama buraya ulaşabilmek için ilk önce 50'ye, sonra 60'a ve
en son 78K'ya ulaşmayı hedefledim kendimce. 50K'daki Les Chapieux istasyonuna
geldiğimde taytımı giymek için çantamı açtım ancak bir türlü taytı bulamadım.
İçliğimi giyerken istasyonda unutmuş olmalıydım. İlk önce çok sevdiğim pahalı
ve güzel bir tayt olmasından dolayı çok üzüldüm, çünkü artık bulmak mümkün
olmayacaktı. Bunun dışında asıl sorunum Courmayeur istasyonuna gelene kadar ne
yapacaktım, çünkü burada yedek taytım vardı ancak oraya bir şekilde üşütmeden
ulaşabilmem gerekiyordu. Parkurun bu kısmı anormal teknikti, bu kadar teknik
bir bölüm açıkçası hiç beklemiyordum. Islak yassı kayalar üzerinden
tırmanırken, bir yandan soğuk bir yandan sis ve karanlık ile birleşince bu
bölümü ciddi şekilde zorlaştırmıştı. Bu çıkışlarda zorlandığımda hep sabırlı
şekilde devam edersem çıkışların bir şekilde biteceğini düşünüyordum. Geçen yıl
CCC'de saatimden yüksekliği takip ederek ne kadar kaldığına bakıyordum. Bu yıl
neredeyse hiç bir çıkışta bakmadım. Ne zaman biterse o zaman bitecekti, mental
olarak kendimi de o şekilde hazırladım. Bir şekilde çıkış bitti ve 50K'daki Les
Chapieux istasyonuna doğru inişe geçtik. Bundan sonraki çıkış Col de la Seigne
tepesine çıkarken hava dondurucu hale gelmişti, her taraf bembeyaz kar idi,
üzerim terden sırılsıklam olduğu için rüzgar çok üşütüyordu, her ne kadar
yağmur geçirmez yağmurluğum iyi olsa da kendi kendime durmamam gerektiğini
söylüyordum ancak şortum da ıslak olduğundan soğuk rüzgar belimi ve bacaklarımı
donduruyordu. Bu tip koşullarda işin şakasının olmayacağını çok iyi biliyordum.
Burada 3-4 dk hareketsiz kalmanız çok rahat şekilde hipotermiye girmenize yol
açabilir. O yüzden doğru malzeme hayat ile ölüm arasındaki inci çizgi olabilir.
Daha önce Türkiye'de yapılan ultramaraton yarışlarında kayıt esnasında
insanların zorunlu malzemelerin gerekliliğini sorguladıklarına çokça şahit olan
biri olarak bunun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Şortumdaki
terden oluşan ıslaklık, dondurucu soğuk ile birleşince karnımı üşütmüş olacağım
ki midem bulanıyordu ve durmadan karnımda gaz oluyordu. Özellikle istasyonlarda yediğim her şeyden sonra anormal
şişlik hissediyor ve koşmakta
zorluk yaşıyordum. O da bir süre sonra hafif bulantıya sebep oluyordu. Zirveye
yaklaşırken hava yavaştan aydınlanmaya da başlamıştı ancak ellerim de oldukça
soğuktu. Ellerimde normal eldivenin yanı sıra yağmur geçirmez eldiven olarak
bulaşık eldiveni vardı ama bu eldiven plastik olduğu için kendi buz gibi
oluyordu iç eldivende ıslak olduğu için ellerim buz kesmek üzereydi. Bu tırmanış sonrasında kısa bir iniş sonra
tekrar çıkıştan sonra 65.KM'deki Lac Combal istasyonuna iniş vardı. Bu
istasyona gelirken artık gecenin yorgunluğu ve soğuğun da etkisi ile iyice
yavaşlamıştım ve bir çok kişi geçiyordu. Artık tek isteğim 78.K'daki Courmayeur
istasyonuna ulaşarak üzerimdeki ıslakları değiştirmek ve biraz dinlenmekti.
70K civarları, ilk gece sonrası yeni aydınlanan hava ve gözlerdeki yorgunluk |
Yarıştan önceki planlarımda Courmayeur istasyonuna 15-16 saat gibi
bir sürede ulaşmayı hedefliyordum. 68-69.K'da ki son zirveden sonra Courmayeur
istasyonuna yaklaşık 1200 metrelik uzun bir iniş başlamıştı. Aşağı inişte,
yukarı tırmanma hızından daha hızlı indiğim için vücudum da az da olsa
ısınmıştı ancak koştuğumda karnımı üşüttüğümden dolayı midem bulanıyordu.
Yorgunluğun da etkisi ile ve kısa yürüme molaları vermem gerekiyordu. Uzaktan
74.K'daki Col Checrouit istasyonunu gördüm, burasının Courmayeur istasyonu
olamayacağı belliydi hem, tahminimden hızlı gelmiştim hem de Courmayeur çok
daha büyük bir kasabanın içinde idi. Ama bir an keşke burası Courmayeur
istasyonu olsa diye düşündüğümü hatırlıyorum. İstasyonda makarna vardı ve
oturarak burada azcık makarna yedim. Bundan sonra iniş oldukça dikleşiyordu,
dönerek istasyona inen yokuşta basamaklar da vardı. Aşağı inerken basamaklar
quad'lara ekstra yük bindirdiğinden hiç sevmiyorum. Hiç bitmeyecekmiş gibi
görünen iniş neyse ki bitti ve ana CP'lerden biri olan Courmayeur'a sabah
9:36'da yani yarışa başladıktan 15:05 saat sonra hedeflediğim şekilde
ulaşmıştım. UTMB koşucularına yarış öncesinde bu istasyonda alabilmek için bir
dropbag koyulmasına izin veriliyor. Hemen dropbag'imi alarak büyük salona girdim
oturacak bir yer araken biri "Aytuğ" diye seslendi. Baktığımda
Fırat'ın orada olduğunu gördüm. O Yaklaşık 1-1.5 saat önce istasyona gelmişti
ve dinlenip masaj yaptırmıştı. Olabildiğince hızlı olmak istiyordum ama mümkün
olmadı. Bütün üzerimdeki her şeyi değiştirdim. Temiz ve kuru giysiler giymek
çok iyi gelmişti. Bu noktaya kadar ufak mide problemi hariç hiç bir problem
yaşamadan gelmiş olmak çok sevindiriciydi. Ayaklarımda ve vücudumda bir sorun
yoktu. Ancak önümde daha çok uzun (100K) bir mesafe vardı ve nasıl bir parkur
olduğunu geçen yıl ki CCC yarışından biliyordum. Bu hem iyi hem de kötüydü.
Kötüydü çünkü ne kadar zor olduğunu biliyordum. İyiydi çünkü parkuru koştuğum
için çok iyi biliyordum ve nerede ne ile karşılaşacağımı biliyordum.
Yarıştan önce dropbag'e koyduğum fıstık ezmesini ekmeğe sürüp
yedim. 1 adet Ensure beslenme destek içeceği içtim. Bir jel yedim, bunun
dışında bir şey yemedim çünkü bir önceki istasyonda zaten makarna yemiştim.
Saatimi dropbag'e koyduğum taşınabilir pillerden biri ile şarj etmeye başladım.
Burada saatim sanki hala koşuyormuşum gibi mesafeleri arttırıyordu. Neden
olduğunu anlamadım ama çok da önemsemedim. Dropbag'imi kapatıp sularımı
doldurdum ve tekrar yola çıktım. Bu istasyonda tam 1 saat kalmışım. Aslında
hedefim 30 dk kadar kalabilmekti ama şimdi düşününce pek mümkün değildi.
Maksimum 15 dk daha iyi olabilirdi ancak o kadar. Courmayeur'dan sonraki
istasyon 83.K'daki Refuge Bertone istasyonu. CCC'de buraya başka bir
yerden çıkılarak geliniyor, dolayılısı ile bu çıkışı daha önce geçmemiştim ama
Bertone'den sonrası tamamı ile aynı olacaktı. Hem abim hem de daha önce UTMB ve
CCC koşan arkadaşlarım bu çıkışın CCC'deki kadar zor olmadığını söylemişlerdi
ancak artık hiç bir çıkış kolay gelmiyordu. Hiç kendi kendime söylenmiyordum
ama kolay da gelmiyordu. Neyse Bertone'ye ulaştım burada biraz su içtim ve bir
jel daha yedim. Buraya kadar her 2-3 saatte bir mutlaka tuz tableti aldım ve
düzenli şekilde çiş yapabildim. Demek ki beslenmem ve elektrolit düzenim
yerindeydi ve bu şekilde devam etmeliyim diye düşünüyordum. Her tuz tableti
aldığımda saate bakıp 2-3 saat sonrasının saatini düşünüp bu saatte tekrar
almam lazım diye kendi kendime hatırlatıyordum. Çünkü bu kadar uzun ve efor
sarf edilen yarışlarda hem durmadan bir sürü hesaplama yapıyorsunuz hem de
başka düşünceler aklınızı meşgul ediyor onun için bazı şeyleri hatırlamak
normal hayattaki kadar olay olmuyor.
Bertone istasyonundan sonra 100.KM'deki Grand Col Ferret çıkışına
kadar koşulabilecek bir eğim var. Buradan sonra koşmaya başladım, yolu geçen
yıldan bildiğimden de kendimi iyi hissediyordum. Bu istasyondan 7K ilerideki
Bonatti'ye kadar tam 40 kişi geçmişim. Bu bölümde koşarken geçen yıl düşüp
kaburgamı çatlattığım yeri düşündüm. CCC yarışının 17.KM'si idi ve düz yolda
ayağım taşa takılıp düşerken göğsüm bir taşın üzerine gelmişti. Nefes aldıkça
ve batonlara yüklendikçe ağrıyordu. Yarışın geri kalan 84K'sını o şekilde
koşmuştum sonra çekilen röntgende çatladığı ortaya çıkmıştı. Bonatti
istasyonunda yine Fırat'ı gördüm, burada azcık çorba aldım onu içerken Fırat
beni bekleyeceğini söyledi ama ben kendisine beklememesini söyledim çünkü Fırat
benden daha hızlı ilerleyebiliyordu ve onu yavaşlatmak istemedim. Bonatti
istasyonunda yine biraz fazla kaldım, artık istasyonlardan hızlı çıkamıyordum,
hem hareketlerim yavaşlamıştı hem de dinlenme ihtiyacı duyuyordum. Buradan
95.Km'deki Arnouvaz istasyonuna doğru yola çıktım. Buradaki ilk bölüm
koşulabilecek şekilde burayı nispeten koşmaya çalıştım ama uzun koşamıyordum
çünkü karnım yine şişmişti ve gaz çok rahatsız ediyordu. Bu segmentin son
bölümü aşağı doğru iniş. 1-2 gündür yağan yağmur bu bölümün zeminini anormal
çamur yapmıştı ve kayıp düşmemek için oldukça dikkatli iniyordum, bu da tabii
süreleri çok etkiliyordu. Gerçi çok çamur olmasa da çok hızlı inemezdim çünkü
quadlarıma çok yük biniyordu inişlerde. Arnouvaz istasyonu çok kalabalıktı,
biraz oturdum yine Fırat'ı gördüm, belli ki o da çok hızlı geçmemişti bu
segmenti. Burada görevli Gran Col ferret'e şortla çıkamayacağımı söyledi,
zaten benimde böyle bir niyetim yoktu taytımı giydim biraz çorba içtim, üzerime
içliğimi giydim ve tuvalet ihtiyacım belirdi, dışarıda tuvalete gittim ve
saatlerdir karın ağrısı ve gaza sebebiyet veren sorundan kurtuldum. Resmen
yeniden doğmuş gibiydim, istediğimi yiyebilip koşabilecektim, ayrıca moralim de
daha iyi hale geldi. Bunun ne demek olduğunu gerçekten koşan kişiler
anlayabilir. Sonra çadıra girdiğimde herkes yağmur pantolonlarını da
taytlarının üzerine giydiklerini gördüm, ve hatta bir çok kişi acil durum
battaniyesini üzerlerine sarıyordu.
Gran Col Ferret'de 2500 metreye tırmanacaktık ve hava -5 derece
idi, buna bir de yer yer 45-50km hızla esen rüzgarın ekleneceğini sonradan
öğrenecektik. Fırat ile büyük tırmanışa başladık. Geçen yıl CCC'de burayı öğlen
güzel bir havada geçtiğimde anormal zor gelmemişti ve aklımda da öyle kalmıştı.
Ancak bu yıl ki koşullar çok farklıydı. Yer gerçekten çok çamurdu, ilerlemek
eğimden dolayı zaten zordu ve çamur bunu çok daha güçleştiriyordu. Uzun
çıkışlardan sonra sonlara doğru yaklaşmaya başladık. Sonlara doğru rüzgar o
kadar şiddetli esiyordu ki ileri doğru bakmak bile oldukça zor oluyordu. Etraf
bembeyazdı ve üzerine sis de basmıştı. Burayı çıkarken aklımda hep buradan
sonraki 18K'lık uzun iniş vardı. Burayı geçen yıl diri bacaklarla gerçekten iyi
bir tempoda inebilmiştim ama aynı şeyi bu yıl yapabilecek gücü hissetmiyordum
kendimde. Neyse iniş başladı Fırat ile beraber giderken, Fırat'a benim biraz
yavaşlayacağımı onun devam etmesini söyledim. O bu bölüm ve sonrasını iyi
koşacaktı. Aşağı inişte tahminimden belki biraz daha iyi gittim, bu segmentte
40 kişiyi geride bırakmışım. La Fouly'ye geldiğimde yine sıcak bir çorba içtim
ve abim ile konuştum. 125K'daki Champex Lac istasyonuna geldiğini söyledi. Ona
çok erken geldiğini söyledim çünkü bundan sonraki bölüm oraya kadar 15K ve son
bölümünde 500 metre tırmanış içeriyordu. Bu da yaklaşık 2-2 saat 15 dk demekti.
Abim bundan sonraki 9K'lık bölümün çok güzel bir eğimde asfalt olduğunu ve
burayı çok güzel koşabileceğimi söyledi. Bunu asfaltta koşulan 246K'lık
efsanevi Spartathlon yarışını 3 yıl arka arkaya bitirmiş biri söyleyince
tabi çok anlam ifade etmiyor :)) bacaklarımın artık patladığını en iyi koşumla
bile 7 pace'lerde olduğunu söylesem de abim bana koşarsın diyip hala gaz
vermeye çalışıyordu. Telefonu kapattıktan sonra daha fazla zaman kaybetmemek
için oradan çıktım ve koşmaya başladım. Kendi kendime ilk 3K'yı iyi koşarsam
bunu 5'e tamamlarım sonrasını hızlı yürürüm gibi bir hedef koydum. Abimi ve
Koray'ları da orada çok fazla bekletmek istemiyordum bu da motivasyonum
olacaktı. Koşarken pace'im 6:30 lardaydı ve La Fouly'den çıkan herkes
yürüyordu, hepsinin yanından çok hızlı şekilde geçiyordum ve gerçekten nasıl
bir motivasyonla koşuyorduysam vücudumda hiç bir ağrı hissetmeden gayet güzel
ilerledim 5K bitti hadi 7K yapayım son 2K'yı da yürü koş yaparım diyerek
kendimi motive ediyordum. Sonra 9K'nın tamamını 6:35-6:40 pace ile koştum.
110K ve yaklaşık 6000 metreden sonra hiç de fena değildi. Hava
kararmıştı, bundan sonraki 6K'lık bölümde 500 metre çıkıştan sonra 125K'daki
Champex Lac istasyonuna ulaşacaktım. Yine geçen yıl bu kısım bu yılkinden daha
kolay gelmişti. Yine çok çamur ve teknik bir bölüm vardı. Bu bölüm uzun gelse
de neyse ki bitti ve Champex Lac istasyonuna ulaştım. Abim, Koray ve Aydın abi
ile TRT'den Ömer abi buradaydı. Onları görmek iyi gelmişti. Hemen sularımı
doldurdular, yemek getirdiler, saatimin pilini şarj etmek için aldığım
taşınabilir pilin çalışmadığını ve saatimin kapanacağını söyledim. Saatin açık
olması hem saatimi takip etmek açısından hem de bir sonraki istasyona ve bitişe
ne kadar kaldığını takip etmek açısından önemliydi. Sağ olsun Koray hemen güçlü
bir pil ile saatimi şarj etti ve giderken de yanıma biraz daha küçük bir
tanesini verdi. Burada yine eğer gelebilirlerse diye vermiş olduğum eşyalarımı
aldım ve üzerimi değiştirdim. Abime de Courmayeur istasyonunda bir kaç ekstra
eşya getirmesini istemiştim onları da aldım. Üzerime giydiğim her şey 30dk
içinde aşırı nemden dolayı sırılsıklam oluyordu ama hava oldukça soğuktu.
Üzerime bir içlik ve tshirt giydim. Kolluklarımı abimin getirdiği kolluklarla
değiştirdim. Yeni bir buff aldım ve yeni bir bere aldım. Ayrıca yağmurluğumu da
değiştirdim. Courmayeur'da da yağmurluğumu değiştirmiştim bütün eşyalarımla
beraber.
125K, Champex Lac istasyonu Foto: Aykut Çelikbaş |
Güzelce
baharatlı bir pilav ve makarna yedikten sonra artık gitmeye hazırdım. Ama
yaklaşık 10-15dk fazladan kaldım. En son olarak istasyondan çıkmadan su içtim
ve herkesle Chamonix'de görüşmek üzere vedalaştım. Normalde Champex-Lac drop
bag bırakabildiğiniz bir istasyon deği. Eğer destek ekibiniz var ise destek
alabilirsiniz. Yarış öncesinde burada destek almayacağımı varsayarak
hazırlanmıştım. Ancak sağ olsun Koray gelip destek vereceklerini söyleyince
bende onlara yedek eşyalar bıraktım. Koray'a ve Abime tekrar çok çok teşekkür
ediyorum. Orada onlardan yeni eşyaları almak çok iyi geldi. Sularımı
doldurdular, saatin pilini doldurdular, yemek getirdiler, ve bunlar olurken
yerimden dahi kalkmadım, gerçekten müthişti, ama hepsinden de önemlisi onları
orada görmek çok iyi gelmişti. İstasyonun çıkışında TRT Spor'dan Ömer Yavru ile
kısa bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine ve kameraman arkadaşına da buradan
tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.
Champex Lac istasyonundan ayrılmadan hemen önce TRT Spor'dan Ömer Yavru ile röportaj yaparken |
Aslında yarış öncesindeki planlarımda bu istasyonda belki bir
15-20 dk kadar uyumak vardı. Ancak buraya gelirken neredeyse her istasyonda
kahve içtiğim için hiç uykum yoktu ve gayet iyi durumda hissediyordum kendimi.
O yüzden 2. geceye uykusuz devam etmeye kadar vermiştim. Yarış öncesi 2. gece
hep beni endişelendiren bir konuydu çünkü daha önce hiç 2. geceye kaldığım bir
yarış koşmamıştım ve vücudumun buna nasıl tepki vereceğini de bilemiyordum.
Aslında uykusuzluğa çok dayanabilen biri değilim, ve UTMB koşanlarla
konuştuğumda 2. gece yürürken gördükleri halüsilasyonlardan, saniyelik iç
geçmelerinden bahsediyorlardı. Bu da bende biraz endişe yaratmıyor değildi. Ama
Champex'den çıkarken oldukça iyi ve zinde hissediyordum kendimi.
Bundan sonraki bölüm 3 çok ciddi çıkış ve iniş içeriyor. Bu
çıkışları çok iyi biliyordum ancak bu yıl çok kötü olan hava koşullarından
dolayı son çıkış olan Tete Aux Vents'in yerine başka bir çıkış eklemişlerdi.
İlk çıkış olan La Giete'ye oldukça iyi çıktım. Çıkışlarda hiç durmuyordum, evet
koşamıyordum ama iyi bir yürüyüş temposunda ilerleyebiliyordum. Bu bölümde yine
100 kişiyi geçmişim. Tabii ki bunun büyük bölümü Champex Lac istasyonunda 45dk
kaldığım için ama çıkışta da en az 20-25 kişiyi geçtiğimi anımsıyorum. Aşağı
iniştede yine nispeten iyi indim ve Trient istasyonuna ulaştım. Bu istasyonda
yine çorba ve kahve içtim hala uykusuzluk durumum gayet iyi durumdaydı. Ancak
durup sıcak çadıra girip çıktığımda çok üşüme geliyordu normal olarak. Burada 25dk
kalmışım. Bana tabi daha azmış gibi geliyor ve çok daha az kalmayı hedeflememe
rağmen ancak bu kadar oldu. Daha sonra ikinci çıkış için Trient istasyonundan
ayrıldım. Kendi kendime bu çıkışı da bitirdikten sonra artık 1 tane kalacağını
yarışın sonuna yaklaştığımı büyük kısmını bitirdiğimi hatırlatıyordum.
Ama gerçekten artık yorgunluk kendini iyiden iyiye belli etmeye
başlamıştı. Bu ikinci çıkışı da iyi çıktım ancak Vallorcine'e iniş en
zorlandığım kısımlardan biri oldu. Vallorcine'e iniş en uykusuz hissettiğim yer
oldu, çok rahat koşabileceğim düzlüklerde veya hafif inişlerde dahi çok yavaş
şekilde yürüyordum ve bir sıcak banyo ve yatak hayali kuruyordum. Orada bir
yatak olsa yatıp saatlerce uyumak istedim. Acaba halüsinasyon görüyor muyum
diye etrafa baktım ama hayır görmüyordum fakat çok yorgundum. Vallorcine'e
geldiğimde üzerimdekileri değiştirdim bir jel aldım. Ama gidecek durumda
değildim. Telefonun saatini 10dk ileri kurup başımı masaya koydum ve gözlerimi
kapattım. O kısa süre zihnimden bir sürü şey geçse de dinlendiğimi hissettim.
Bir ara acaba alarmı duymam ve uyuyakalır mıyım diye de korktum. Daha sonra
sıcak koyu bir kahve içtim ve gitmeye hazırlanmaya başladım. Burada tam 1 saat
kalmışım ki çok uzun bir süre ama ihtiyacım vardı. Buradan çıktığımda hava
artık aydınlanmıştı ve kendimi çok daha iyi hissediyordum. Artık önümde
bilmediğim bir tırmanış vardı. Sonra Flegere istasyonuna ulaştıktan sonra
Chamonix'e bir şekilde ulaşacaktım. Gerçi geçen yıl bu son iniş tam bir
kabustu, çünkü 8K'da 1000-1200 metre gibi bir iniş var ama artık bitmesini
istiyordum. Yarış başlamadan bu son çıkışın değiştiğini ve en tepeye kadar
çıkarmayacaklarını söyledikleri için biraz sevindim açıkçası ama çıkmaya
başladıktan sonra zeminin ne kadar teknik olduğunu düşünmeye başladım. Daha
sonra bir anda aşağı doğru inmeye başladık. Ne olduğunu anlamadım. Yeteri kadar
tırmanmamıştık ama aşağı inmeyi beklemiyordum, hatta bir ara arkadan gelen
birine bu iniş Chamonix'e mi gidiyor dedim. O da bana son istasyona uğramamız
lazım önce dedi. Tabi ya! Flegere istasyonuna uğramadan nereye gidecektik!
Bu yeni iniş de hayatımda gördüğüm en teknik inişlerden biriydi.
Bilemiyorum belki de o kadar süre sonrasında iyice zor geldiğindendir. Onlarca
ağaç kökü, büyük kayalar arasından çok dik inişler vardı. Hatta burada birinin
düştüğünde bir tarafını kırmasını bırak ölebileceğini düşünüyordum ki az
ileride bir kişinin serum takılmış şekilde sedye ile önümüzden geçtiğini
gördüm. Bu sırada iniş bitmiş ve tırmanış tekrar başlamıştı, çıktık çıktık ve
çıktık. Kendi kendime buraya kadar bütün çıkışların bittiğini, yine yeterince
sabredersem bunun da bir şekilde biteceğini söyliyordum. Gerçekten de zor da
olsa bitti ve Flegere istasyonu göründü. Burada hiç durmadım sadece sularımı
doldurdum ve aşağı doğru devam ettim. Geçen yılkinden çok daha iyi
hissediyordum 70K fazla koşmuş ve yaklaşık 4000metre fazla tırmanmış olmama
rağmen. Aşağı hafif hafif koşmaya başladım, ancak bir süre sonra zemin benim
için çok teknik hale geldi ağaç kökleri ve taşlar o kadar fazla ki en ufak bir
hata da yere yapışmak elde değil. O kadar koştuktan sonra da 5-10dk daha iyi
bir zaman yapacağım diye riske girmek istemedim. Koşabileceğim bölümlerde
koşmaya çalıştım ancak km başına sürelerim 10dk civarında çıkıyordu. Artık son
4K'ya geldiğimi Çarşamba günü geçtiğimiz yerleri görünce anladım ve git gide
mutluluğum ve moralim artıyordu. Aşağı inerken Serkan'ı görmüştüm O da yukarı
doğru koşuyordu, beni görünce yaklaşık 500 metre benimle beraber geldi.
Kendisine UTMB'nin çok zor bir yarış olduğunu daha önceden de bildiğimi ama
kendim şimdi koşunca onların burayı 2-3 kez bitirmelerinin ne kadar büyük bir
şey olduğunu ve 10 kat daha fazla saygı duyduğumu söyledim.
Chamonix sokaklarına inmeden hemen önce. Foto: Aykut Çelikbaş |
CCC'yi 16:24 gibi çok iyi bir sürede bitiren abim ile |
Son km'ler normalde yarışlarda zor geçer ama nedense bu yarışta öyle olmadı. Aslında yarışın belki de en keyfini çıkararak koştuğum yerleri oldu, son 2-2.5K'ya girerken abim bekliyordu. Beraber bir iki fotoğraf çektirdik, CCC'yi 16:20'de koştuğunu öğrenip çok mutlu oldum. Süper bir dereceydi ve benimle son bölümü hala koşuyordu! Aslında 40 saat çok uzun bir süre ama Chamonix'e indiğim saat açısından güzel bir saatti çünkü saat 10:55 idi ve herkes güzel havanın da etkisi ile şehir içindeydi. Herkes inanılmaz şekilde alkışlıyordu. Bir rüyada gibiydim, o son metrelerde hızımın daha da arttığını hatırlıyorum. Ve o son finish düzlüğü.. Aylarca çalışıp antrenmanlarda ulaşmanın hayalini kurduğum finish tag'ı.. 40 saat 24 dakika 42 saniye sonra Chamonix'den başlayan yolculuğum yine aynı yere ulaşarak son buluyordu. 2013 yılında abim UTMB'yi koşarken koşuya daha yeni başlamış sayılırdım ve burayı koşmak hayalden de öteydi. Ama 4 yıl sonra burada finish'de abim ile beraber olmak tarif edilemez güzel bir duyguydu. Bu yıl eşim ve kızım benimle Chamonix'e gelemediler. Keşke onlar da burada olabilselerdi ama olmadı. Onlar da beni bilgisayar başından takip ettiler. Artık ilerideki yarışlarıma umarım.
UTMB bünyesindeki her yarış kesinlikle çok özel ve çok zorlu, bu
yarışları bitiren herkesi de kesinlikle ayrım yapmaksızın gönülden tebrik
ediyorum. Ancak gözlemlediğim bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim. Geçen yıl
CCC'yi koştuğum için belki daha iyi gözlemlemiş olabilirim. Her ne kadar bütün
yarışları koşanlar halk tarafından çok büyük saygı görse de kolumda kırmızı
UTMB kurdelasını görenler, veya finisher yeleğinde UTMB yazısını görenlerin
gösterdiği saygı duyma hissiyatının farklılığını ve tebrik edişinde bir
farklılık olduğunu çok net söyleyebilirim. Hatta eve dönerken uçakta 3-4 kişi
yeleği görerek yanıma gelip konuştu.
Dünyanın en zorlu patika ultramaratonlarından biri olan UTMB'yi
koşmak çok büyük bir hayalimdi. Burada 2300 özel kişi arasında olabildiğim ve
yarışı özellikle sağlıklı ve sorunsuz bitirebildiğim için çok mutluyum.
Yarış sonrasında dostum Özgür ile konuşuyordum, kendisine bir daha
koşmak istemediğimi söylerken burayı ileriki yıllarda beraber tekrar
koşacağımızı söyleyip bana abimin bir sözünü hatırlattı. Biraz zaman geçsin
tekrar konuşuruz diye.. Şu anda bu satırları yazarken 4-5 gün geçmiş durumda ve
acaba süremi nasıl daha iyi yapabilirdim/yapabilirim diye düşünüyorum. Koşu
artık sizin kanınıza bir kere girdikten sonra hep yapabileceklerinizin
sınırlarını test etmek istiyorsunuz.
Bu süreçte fiziksel olarak yanımda olamasalar da desteklerini hep
yanımda hissettiğim Twilight Team'deki dostlarıma, koşuya başlamama sebep olan
ve ilk günden beri her an müthiş desteğini eksik etmeyen abime ve tabi ki
sevgili eşim ve tatlı kızıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bir gün bu
parkuru koşmak hayalini kuran herkesin hayalinin gerçeğe dönmesi dileğiyle...
Son KM'leri hızla koşarken. Foto: Aykut Çelikbaş |
İşte benim adamım. Süpersin Aytuğ. Nicelerine...
ReplyDeleteUtkuer yazdı.
Delete